Yılın ortası…
Tatil broşürleri, güneş ışığı altında poz veren fotoğraflar, viral kampanyalar…
Ama eczanede hava öyle mi?
Danışmaya gelen yaşlı bir amcanın eli cebinde sıkıca bastırılmış,
Genç bir annenin sesi kısık: “En ucuzu hangisi?”
Ve biz, klimadan çıkan serin havanın içinde yanıyoruz aslında.
Çünkü herkes Temmuz’u dışarının sıcaklığıyla tanımlar,
Biz içimizin ne kadar ısındığını anlatamayız.
Bir yanda kavurucu sıcaklar,
Bir yanda her gün artan fiyatlar…
Ve ortasında biz:
Ne tam sağlık çalışanı gibi görülüyoruz,
Ne de tam anlamıyla tüccar olmak istiyoruz.
Kendimizi tarif etmek zorlaştı.
Mesleğimizin duygusal yüküyle, işletmeciliğin soğuk matematiği arasında sıkışıp kaldık.
Üstelik tek sıkışan biz de değiliz.
Toplumun vicdanı da sıkışmış durumda.
Her şey yanıyor: hava, ekonomi, umut.
Ama bir şey değişiyor bu yaz.
Farkında mısınız?
Artık her şeye daha dikkatli bakıyoruz.
Sadece ürün etiketine değil, birbirimizin gözlerine de.
Bir çocuk güneş kremi alamıyorsa, bu hepimizin sınavıdır.
Bir yaşlı, en ucuz takviyeyi arıyorsa, bu sadece onun değil bizim de yükümüzdür.
İşte bu yüzden artık tek bir soruyu sormalıyız:
Biz nereye gidiyoruz?
Gelecekte bu meslek nasıl ayakta kalacak?
Yalnızca fiyat etiketlerini güncelleyerek mi?
Yeni kampanyalarla, sezon renklerine uygun ürün vitrinleriyle mi?
Yoksa bambaşka bir zihniyetle mi?
Bir gün bu meslekten geriye ne kalacak diye düşünüyorum bazen.
“Bir zamanlar halkın en yakın sağlık danışmanıydı” mı?
Yoksa…
“Zor bir dönemde bile vicdanını yitirmeyen meslek grubu” mu?